Bir gün çok sevdiğim arkadaşlarımla birlikte yolculuk yapacaktık ve yolculuk sırasında atıştırmalık bir şeyler almak için markete girdik. Ben beyaz leblebiye yapıştım ve ben beyaz leblebiyi çok severim dedim. Hakikaten beyaz leblebiyi çok severim. Ben küçüklüğümden beri çok süt içerim (Çocukken günde 1 litre kadardı. Şimdi mutlaka günde 2 bardak içerim) Bu yüzden de dişlerim çok sağlam ve büyüktür 🙂 Dişler sağlam olunca (maşallah) kıtır kıtır beyaz leblebi yemek bir eğlence haline dönüşüyor. (Beyaz leblebi yemek ne kadar eğlenceli de olsa miktarı çok önemli, abartmayalım! ) Neyse konumuza dönersek arkadaşım senin gibi çok seviyorum diyeceğim hiçbir yiyecek yok dedi. Yolculuk sırasında arkadaşımın kurduğu bu cümleyi düşünecek çok vaktim oldu.
Acaba ben şıpsevdi miydim? Düşündüğümde, çok sevdiğim yemek listesinde, tek yemek yoktu. Nohut yemeği de etli yaprak sarması da pırasada bezelyede mercimek çorbası da mercimekli pilavda yaşasın en sevdiğim yemek diye çığlık atmama neden oluyordu. (Daha çok yemek var çok sevdiğim). Sonra kendimi zorladım. Hadi ama Merve, 1 e indirelim dedim. Sen nohut yemeğini çok seversin en sevdiğin yemek nohut yemeği dedim kendi kendime. (Ben 3-4 yaşlarındayken ailemle Ege’ye tatile gittik. Ben bir gün nohut yemeği istiyorum diye tutturdum ama ne çare bulamadık. Babaanneme telefon edip biz dönesiye nohut yemeği pişirmesini rica etmiştim :)) Ama ben bezelye yemeğine de bayılırdım ki. Biraz daha bu şekilde en sevdiğim yemeği aradım. Fakat işin içinden çıkamadım. Nohut yemeği evde piştiğinde ya da ev yemekleri yapan bir restaurantta nohut yemeği bulduğumda yaşasın en sevdiğim yemek deyince, bezelye yemeğini ya da etli yaprak sarmasını aldatmış olmuyordum sonuçta. Bu durumda sorun bence birçok yemeğe yaşasın en sevdiğim yemek diyen insanda değil şu yemeği ya da şu yiyeceği çok seviyorum diyemeyen insanda oluyordu. Benim için aynı şey meyvelerde de geçerlidir. Ben bütün mevsim meyvelerine bayılırım. Mandalinanın çıktığı mevsimde mandalina için sevinirim. Mandalina kokunu içine çekerim. Çilek çıktığı mevsimde pazar ya da marketlerde çileği gördüğümde çok mutlu olurum. (Ben her meyveyi gerçek mevsiminde tükettiğimden sevinebiliyorum. Yoksa her mevsim çilek alıp yiyen bir insan çilek çıktı diye sevinemez. Size de mevsim meyve ve sebzelerini tüketmenizi öneriyorum.) Bu söylediklerim incir, Trabzon Hurması, şeftali, kiraz gibi meyvelerde de geçerli. (Aslında meyvelerin hepsi için geçerlide neyse.. :)) Fotoğraf Aydın’dan. Gerçekten Aydın’ın incirleri çok lezzetli oluyor. Zaten fotoğraftaki mutluluğum, çok net belli oluyor.
Size söylemek istediğim; ne kadar mutlu olursanız, gününüzü ne kadar mutlu tamamlarsanız sizin karınıza. O günü bir daha yaşamayacaksınız çünkü. Psikolojide adını hatırlamadığım bir bilim adamı; mutlu olduğunuz için mi gülüyorsunuz? Yoksa güldüğünüz için mi mutlu oluyorsunuz diyordu. Ben bunun üzerinde çok düşündüm. Moralim bozuk olduğu zamanlarda gülümsemeye çalışıyorum ki moralim düzelsin. Ben polyannacılık oynuyorum. Bunu etrafa sevimli görünmek için değil de kendimi mutlu etmek için yapıyorum. Mutlaka her gün şükredecek, mutlu olacak bir şeyler buluyorum. Bu mutluluklarımın nedeni bazen bir meyve oluyor, bazen yediğim bir yemek oluyor, bazen küçük bir başarı oluyor, sık sık sağlığım ve ailem oluyor. Size tavsiyem, sizi ne mutlu ediyorsa öyle davranın. İnsanlar ne der diye değil, istediğiniz gibi davranın! Bu uğurda şıpsevdi olarak tanımlansanız bile… Sevgi, saygı ve iyi kiler ile kalın, hoşçakalın 🙂
Yorum Yap